ÇEVİRİ EYLEM

18 Mart 2009 Çarşamba

Anarşizm Üzerine Düşünceler / Anarşist Felsefe Üstüne / İyi ve Kötü - Maurice Fayolle


Uzun insanlık tarihinin etrafında dolaşıldığında görülecektir ki: toplumların ve ilkel insanların arasında benzersiz olan, iyi ve kötüyü ayırma isteğidir, en azından ahlaki olarak.

Bütün çağlardan bütün yönetimlere varıncaya değgin, art arda gelen dinler, durmadan, ayrıcalıklı bir dayanak noktası araştırırlar. Bu mecburi ihtiyaç, sıkıca sistemleştirilmiş bir çerçevede, insanın varoluşunu düzen altına alarak bütün insan topluluklarını sınamaktadır.

Dinlerin ahlakı “icat” ettiğini düşünmüyorum. Daha çok hakimiyetlerini kabul ettirmek için yeni oluşmaya başlayan dinlere inandım. İhtiyaç dürtüsünden gelen bir çeşit içgüdü tüm canlı varlıkları, hayvanları ve elbette insanları ileri götürüyordu, yaşamı sürdürmek için disipline ediyordu.

Bu öğreti (beyaz karıncalarda, karıncalarda ve arılarda en yüksek noktasına erişen), türünü koruma içgüdüsünden başka etkinliği olmayan hayvan topluluklarında mekanik bir kesinlilikle doyurulmamıştır. İnsan topluluklarında ise zeka, kendi varoluşunun göstergesi olan bir istekle, metafizik düşüncelerden gelen öğretinin bu mecburi ihtiyacını açıklamak ve doğrulamak istedi.

Böylece insan yaşamının açıklamaları ve doğrulamalarını durmadan yenileyen bir teşebbüs olan felsefe doğar. Ya da insan zihninin bütün tarihine yoğunlaşan felsefi macera, hem etkisiz hem de boş bir gösteridir.


Köklerinin hayvanlara kadar daldığı bu yöntemin zorunlu ihtiyacını insansal kavramlarla açıklamak amacına sahip olunduğunda ve bu dünyadaki insan varoluşunun açıklaması ve doğrulanması araştırmak istenildiğinde felsefe; kaçınılmazdır.

İnsan ve onun bu fiziksel gerçekliği, akılcı ve sağduyulu bir felsefenin yerine konulabilecek tek temel doğruluktur. Bu varoluşta neden'i araştırmak, göklerde ve hatta daha da ötesinde, tanrı katında parıldayan seraplarda bir hayali kovalamaktır. İnsanın hayalgücünün doğurganlığından gelen bütün bu yaratılmış gerçek dışı yerler, yüzyıllar boyu izlenecek olan tanrısallığın gösterişli yandaşları olan krallıklara hizmet etmek içindir.


Kendi varoluşunun insani açıklamasını bulmanın imkansızlığındaki insan, bunun nedenlerini tanrısallıkta arayacaktır. Bu da, insan toplumlarının varoluşu için gerekli ahlakı, gereksiz ve faydasız olandan yararlanarak gerekli ve temel olanın yoğunluğunun azaltıldığı yasaklar ve dini törenlerde, tabu yığınlarının içinde kapatacak olan saçma bir çoşkunluk hayalindeki dinlerin zaferidir.

Bu, iyiyle kötünün egemenliği olmalıdır. Var olan dinin gücüne yardımcı olan iyi ve onun tam tersi olan kötü. Değişken biçimler altında bütün dinler iyiyi yardımsever bir tanrının özellikleri, kötüyü ise başka bir zararlı tanrısallığın özellikleriyle sembolize edeceklerdir: İyi tanrı ve hristiyan dininin şeytanı. Tamamlayıcı olarak da aşkın gökyüzü için iyiler, dehşetli cehennem içinse kötüler vardır. Kozmoloji, insanın çocukluğu boyunca yaratılır.

Buhurdanlıkdaki kokunun, tekdüze dini şarkıların büyüsünün ve ilahi saçmalıkların yoğunluğunun azalmasındaki gibi ilk insan toplumlarında denenmiş ve hayvan toplumları tarafından taklit edilmiş öğretinin zorunlu ihtiyacının kökleri çıkış yoludur. Kendisine özgü temel doğasını kaybeden ahlak, gerçeklikle ya da türün faydalılığıyla bir ilişki kurmaksızın kutsal bir fantazmagorinin karnavalesk yayılımında dengesini kaybeder. Bireyler için cinayet, toplum içinse her zaman tehlikedir.

Ahlakın temel esası olan iyi ve kötüyü ayırt etmek için dinleri türeten farklı anlayışları betimleyerek yalnızca oylumlar doldurulabilir. Zamanların ve mekanların arasında anlayışlar, iyinin kötüye ve kötünün iyiye dönüşme sınırlarına göre değişiklik gösterir.

Ahlakın kutsallaştırılması sadece saçmalıklar ve çelişkilerle sonuçlanabilir. Gerçekte ahlak, herhangi bir tanrısallığın kaynağı olarak iyiyi ve kötüyü barındıramaz -bir varlık olarak sayılan insandan ya da toplumdan daha çok değil-. Sağduyulu ahlak sadece, gerçekliği yaşayan ve duyarlı olarak ele alınan insanın –yalnız onun-- bilgisine sunulabilir.

İnsan dilinde anlatılan bir topluluğun yaşamını düzenlemek için topluluğun hayatta kalması ve mutluluğu açısından kaçınılmaz olan temel yasalar önemlidir ve bu da filozofların görevidir. İnsanı günahlarından, cehennemden kurtarma bahanesiyle -bir hapishanede ya da bir deli gömleğinin içinde onu kötürümleştirerek- ahlakı kurumsallaştırmak ve kutsallaştırmak başka bir şeydir. Ve bu da ilahiyatçıların işe yaramaz ve tehlikeli işidir.

Ahlakı mistisizmden ayırmak kesinlikle gerekli bir iştir.

Pierre Kropotkine'in « Karşılıklı Yardımlaşma » kitabında da gösterdiği gibi gerçek ahlak, tüm dinsel düşünüşlerin haricindeki bilgiden, saygıdan ve bir topluluğunun yaşamını ve bağlılığını bir arada tutan büyük doğa yasalarının uygulanmasından başka hiçbir şey değildir.

Nedir bu yasalar? Kuşkusuz ilki ve en önemlisi merhametin dinin bozulması ve karikatürize edilmesinden başka bir şey olmadığı dayanışmadır. Hiçbir insan topluluğu (ne de hayvan topluluğu) üyeleri arasında en az dayanışma olmaksızın yaşamını sürdüremez ve gelişemez.

Bir insan grubunun üyeleri arasındaki dayanışma, tüm ahlakın yerine konulacak esas temeldir. Dünya dışı olanları ispatlamadaki araştırmada ihtiyaç noktası şudur: insan vardır ve bir topluluğa dahil olmaksızın yaşamını sürdüremez. Bu, doğanın zorunlu bir yasası ve sağduyulu ahlakın başka kaynakları aramasından gelmektedir.

Şayet bazı hayvan topluluklarının özdevinimini kusursuz ve müthiş dereceye getiren mekanik şiddette yok olmak isteniyorsa, bize hayvan egemenliğinden miras kalan ve çağların gerisinden gelen büyük doğa yasalarını insanlaştırmak gerekecektir.

Bunun için bu büyük doğa yasalarının ilki (yani insanlarda ve hayvanlarda olan dayanışma), türün korunması ya da çoğalması olarak bilinmez.

İnsanın düşünen biriminden kaynaklanan karakterinden gelen, sadece bir içgüdünün ötesinde olan tutkuları vardır. İnsan, bir topluluğun bütünleyen parçasının dışında varolamaz. İnsanlık, bireyler olmaksızın varolamayan toplumun zorunlu parçalayıcılarına karşı dokunaklı ve geçici hayatını artık kutsamadan edemez.

İnsan dayanışması, bir toplumun iyiliği (yaşamda topluluğun gerekliliği) ve bireylerin iyiliği (bu toplumun yaşayan gerçekliği) arasında olabilecek en uyumlu dengeyi açıklayan bir ahlak bakış açısından tanımlanmalıdır.

Bütün yapılarımızı süsleyen ve gerçekliğe dönüşemeyen « Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik » ilgisizliğe ve unutulmaya mahkum oluyor, dayanışmanın atalardan kalan içgüdüsünün türün tek amacının ötesine geçerek bireyselleşmek isteyen insani gerekliliğin en geçerli ifadesi olarak kalıyor.

Saptırılmış ve bozulmuş, işe yaramaz dini ve laik efsaneleri ahlaktan arındırarak onu kutsallaştırmaktan koparmak, dayanışmanın insan dilinde ifade edilerek ona doğal yeteneğini geri vermek tutarlı ve devrimci bir filozofun görevi olarak durmaktadır.

Maurice Fayolle

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder