ÇEVİRİ EYLEM

22 Mart 2009 Pazar

KARDEŞİME DOKUNMA!

Bütün gezegeni bir musibet sarmış durumda… Kâh sinsice, kâh apaçık, her şeyi tahakküm altına almak, sindirmek, susturmak, boyun eğdirmek için her yere sızıyor, kuşatıyor. Hiç tereddüt etmeksizin can yakıyor, işkence ediyor, öldürüyor; kâh maaşlı görevlileriyle, kâh kendine vazife çıkaran gönüllü neferleriyle. Bu musibet tepemizde, yanı başımızda, içimizde bir zihniyet, bir aygıt olarak örgütlenmiş otoritedir.

Ve bizler, içimizde bir nebze yaşama isteği, haz duygusu, neşe bırakmamak üzere her birimizin hayatına her gün artarak nüfuz eden bu şiddete karşı sessiz kalmak istemiyoruz. Çünkü otorite o korkunç masalların bin başlı canavarı gibi her bir alanımıza saldırıyor, kaçış çizgilerimizi nefreti örgütleyerek kuşatmaya girişiyor: farklı olana, başıboş olana, otorite-sevmezlere, yabancılara, eşcinsellere, translara, kadınlara, ağaçlara, hayvanlara, kendi kalın çizgili normlarına tıkıştıramadığı ne varsa, onlara düşmanlık üretiyor. Bu nedenle, tek bir soruna odaklanmaktan ziyade, otoritenin yakıcı şiddeti her uç verdiğinde, mümkün olduğunca hızlı, “yerinde” ve birlikte refleks gösterebilecek bir dayanışma ağı, bir kampanya örgütlemek üzere yola çıktık ve adını da “KARDEŞİME DOKUNMA” koyduk.

Transseksüel kardeşimiz, komşumuz Ebru, geçtiğimiz hafta Cihangir, Pürtelaş Sokak’taki evinde, bir akşamüstü, tanıdığı biri tarafından bıçaklanarak öldürüldü. Daha doğrusu bir türlü gelmeyen ambulans onun kan kaybından ölmesine neden oldu. “Yoğunluk” nedeniyle eve 5 saat sonra varan ve ancak Ebru’nun cansız bedenini götürmeye yarayan ambulansın transfobik dedektörleri olduğunu böylelikle öğrenmiş olduk!

Bu kıyıcı ve ikiyüzlü toplum, herkesi yaşamak için bir şeylerini satmaya mecbur bırakıyor. Translara ise, yemek içmek ve barınmak istiyorlarsa fuhuş yapmaktan başka bir seçenek tanımıyor. “Madem erkekliğin şanlı derisinden sıyrıldın, sokaklarda sürün” diyor. “Ben seni fuhuşa mahkûm eder, sonra seni fahişe ve ‘genel ahlâka aykırı’ ilan ederim, böyle yaşayabildiğin kadar yaşarsın, sonra da çarka çıktığın otobanlarda, yollarda, başını sokmayı başarabildiğin evlerde öldürülmeni sıradanlaştırıp kolaylaştırırım” diyor!

Biz Cihangir’de yaşayanlar, bu “normal”liğe son verebiliriz; bir daha böyle bir şeyin olmaması için çaba gösterebiliriz. Bir daha bir trans maktulün kapısında çaresizlik, acı ve utanç içinde bükülüp kalmayabiliriz. Ve unutmayalım; her ne kadar bu gözü kara periler kadar “göze batıcı” değilsek de, her birimiz, her an kendimizi otoritenin dişleri arasında paramparça edilmek üzere bulabiliriz.

Yaşadığın semti semt deyip geçme-tanı!

“Mutenalaştırılmış” semtimizde şu anda oturduğumuz evlerin çoğu 6-7 Eylül 1955 olaylarından sonra çekip gitmek zorunda kalmış ya da mallarına zorla el konulmuş Rumlara ait. 6-7 Eylül’ün bitiremediğini 74 Kıbrıs harekatıyla estirilen fırtına ve hiç soluk aldırmadan peş peşe yapılmış askerî darbeler tamamlamış görünüyor; şimdi Cihangir sokaklarında Rumca konuşan birine rastlasak, sevimli hayaleti görmüş gibi oluyoruz!

80’lerde Cihangir’in trans “sakinleri”nin sayısı da bugünkünden çok daha fazlaydı. Pencerelerinden rengârenk saçları ve kılıklarıyla tektipleştirilmeye çalışılan sokağa “sarkarlardı”! 80’lerin ikinci yarısında, genel olarak Beyoğlu ve Cihangir’de eli sopalı, beli silahlı çeteler türedi. Bunlar sabahlara kadar arabalarıyla Cihangir sokaklarında devriye gezdiler. Sokaklar iyice ıssızlaştı. Trans bireyler oturdukları evlerin pencerelerinden fırlatılarak, evlerinde bıçaklanarak, sokaklarda taşlanarak linç edilmeye başlandı. “Namusu temizlenmiş” bu sokakların adları o yıllarda değiştirildi: Hüzünlü pembelerin kızıla bulandığı Pürtelâş o zaman “Başkurt” oldu, ve Sormagir’in de açıldığı anayol olan “Tavukuçmaz” hedefe ulaşmanın gururu içinde “Akyol”a dönüştü!

Bütün bunlar gözlerimizin önünde oldu. Translar hep “kolay” öldürüldü. Ve Ebru’nun cansız bedeni, tüm bunların mazide kalmadığının acı kanıtı. Birbirimize muhtaç olduğumuzu unutturdular bize nicedir. Yalıtılmış odalarda, dışarıdakinin sesine kulak vermeyi hatırlamaz olduk.

Cihangirde yaşayanlar olarak birbirimize sahip çıkmayı becerebilmenin yolları olmalı. Kendimiz gibi olmayanın “öteki” ilan edilmesinin, dahası ona yaşam hakkı verilmek istenmeyişinin umarsız seyircileri olmak zorunda değiliz. Hepimizin her an kayıtsızca mağdur edilebileceğini unutmadan, hiçbirimizin dokunulmazlığı olmadığını bilerek, otorite başımıza musallat olduğunda, kapımıza dayandığında, bıçağını boğazımıza salladığında acil sağlık, acil hukuk yardımı için birbirimize ulaşabilir, sesimize ses veren, bizi duyan kardeşlerimizle iletişebiliriz. Kardeşime Dokunma demek, çek elini üzerimizden demek bir başlangıç olsun.

Kardeşime Dokunma İnisiyatifi

www.kardesimedokunma.wordpress.com

kardesimedokunma@gmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder